17 Nisan 2008

10. Bilimkurgu Öykü Yarışması

Öncelikle herkese yeniden merhaba, neredeyse 1 yıl olmuş bloğun yüzüne bakmayalı. Bırakın yazı yazmayı, gelen mesajlara bile cevap vermemişim!

Türkiye Bilişim Derneği bu sene yarışmada bir değişiklik yapmış. Bundan önceki yarışmalarda yazarlar konularda serbestken, bu sene belirlenen üç konudan birisi üzerine öyküler kabul edilecek.

*İyi Yönetim, Kötü Yönetim, Sıkı Yönetim, Yönetim
*Trafik Karmaşası
*Çok İşlevli Teknolojik Aletler

Konu kısıtlamasının ülkenin en önemli ( hatta bildiğim kadarıyla tek!) bilimkurgu öykü yarışması için doğru olmadığını düşünüyorum. Ancak TBD'nin yıllardır bu yarışmayı sürdürerek, Türkiye'de billimkurgunun önünü açmaya çalışmasının yarattığı takdir; bu konu kısıtlamasını umursamama engel oluyor.

Yarışmaya son katılım tarihi 15/Temmuz/2008 ( Bu sefer doğru yazdım b5 :) )
Yarışmayla ilgili detaylar için : TBD

08 Mayıs 2007

9. Bilimkurgu Öykü Yarışması

Türkiye Bilişim Derneği'nin düzenlediği "Bilimkurgu Öykü Yarışması"nın dokuzuncusu ile ilgili açıklama sitesinde yayınlandı. Yarışmaya katılmak isteyenlerin dikkatine sunulur.

TBD - 9. Bilimkurgu Öykü Yarışması

Remzi Kitabevi tarafından önceki yılların kazanan öykülerinin yer aldığı bir kitap da çıkmıştı.

Bilimkurgu Öyküleri

Bakalım bu seneki öyküler nasıl olacak?

23 Nisan 2007

İkinci seneidevriye

Bu bloğa ilk yazı (bkz. Edgar Allan Poe'ya Saygılarımla) 20 Nisan 2005'de gönderilmişti. Aradan iki sene geçti, sadece 63 yazı var. Herhangi bir blog için küçümsenebilecek bir rakam, benim için azımsanamayacak bir rakam. Hemen hemen her yazı için yaptığım araştırmaları alt alta koysam klasik bir deyimle: Buradan(İstanbul) Bağdat'a gidiş-geliş çift şeritli yol olur :)

Son üç aydır, yeni işim, yeni hayatım, dolayısıyla zamansızlığım yüzünden bloğun yüzüne bakamaz oldum. Halbuki planlarım vardı; BK temaları yazıları başka temaların eklenmesiyle devam edecek, güzel bir klip hazırlanacak vs. vs. Olacak, bir gün olacak :) Ama şu anki görünüşe göre havlu gününe kadar yine hiçbir şey yazmadan duracağım :( Aslında yazmayı çok özledim, geçenlerde Nilay masal anlatmamı talep edince, kıçımdan sallamanın en nadide örneklerinden birisini sergilerken fark ettim bunu. Fakat bu bloğu giderek kişisel bir blog haline sokmaktan çekiniyorum. Kendimce bu bloğa bir misyon yükledim, o misyonu zedelemek istemiyorum.

Her neyse; mutlu yıllar R2-D2 Bilimkurgu "Blog"(?)u! Nice Yıllara! :)

28 Ocak 2007

Beş şey...

Ali ve kahpecüce tarafından mimlenmişim. Bir süredir yoğunluktan dolayı blogla ilgilenemediğimden kahpecüce'nin mesajı sayesinde öğrenebildim. Açıkcası internete adım attığım ilk günden itibaren anonim kalmak dürtüsüyle hareket eden benim için bu şekilde kendini ifşa edecek şeyler yazmak eskiden çok zor gelirdi. Şimdi biraz daha rahatım :)
Sanıyorum bu ufak oyunun kuralı, kendinle ilgili beş şey ( İlkini hemen açıklamış olayım. Şey kelimesine tapıyorum. Kelime haznemin geniş olduğuyla övünmek gibi bir ukalalığım da olsa, şey kelimesine kurtarıcı gibi sarıldığım anlar çoktur. ) açıklamak. Gerçi blogger profilinde kendimle ilgili önemli bir iki özelliğimi ifşa etmiştim ama...

Bilimkurgu

Öncelikle Lise bitene kadar doğru düzgün kitap okumayan, kitap okumayı zaman kaybı olarak görecek kadar ahmak bir adam olduğumu itiraf etmeliyim. Bilimkurguyla ilişkim sinemadan ve çocukluğumda okuduğum Jules Verne'lerden ibaretti. Ama bir gün Stanislaw Lem'in Solaris'ini okudum, sonra Asimov'un Ben, Robot'unu ve o günden bugüne elimden kitap düşüremez oldum. Sonrasında bir şekilde Poe ile tanıştım, nasıl olduğunu hatırlamıyorum, düşlerimde görmüş olsam gerek. Devamı da kendiliğinden geldi. İçinden çıkmak istemediğim bir dünyaya girmiş oldum böylece. :)

Devekuşu Kabare

Yasaklar oyununu ilk defa videodan izlediğimde sanıyorum daha 10 yaşındaydım. Daha sonra ses kayıtları; Deliler, Aşk Olsun, Beyoğlu Beyoğlu, Geceler... Tekrar tekrar dinlemekten, izlemekten bıkmadım. Her seferinde yeni bir mimik, yeni bir kelime oyununu fark etmenin heyecanı vardı. İlginç tarafı hala da var. Çevremdeki bazı arkadaşlar tarafından "Yeter artık" tavırları sergilense de dayanamayıp, oyundan parçaları monolog olarak veya başka bir arkadaşın katılımıyla sergilemekten kendimi alamam. Neredeyse her kelime veya her durum için bir parça çıkartılabilir bu oyunların içinden. Çok severim.

Basketbol

Üniversiteye başlayana kadar oynadım, hayatımın en önemli parçasıydı. Bence dünya üzerinde yaratılan en güzel oyundur. Oynarken gerçek dünya kaybolur, sahanın çizgileri içinde yeni bir dünya oluşur. Siz de o küçük dünyanın önemli bir parçası oluverirsiniz birden.

r2

Bu seçimin temelinde iki şey yatıyor, şuradan okuyabilirsiniz.

Geleneği bozmayalım:

isbn9760806
Halil
Don Quijote ve White
Psychedelic
B5

mimlendiniz :)

20 Aralık 2006

...Ve Sonra Hiç Kalmadı

Son zamanlarda yaşadığım blogla ilgili tembelliğimden sıyrılmak ve kendimce özel bulduğum roman/öyküleri paylaşmak için; 2 (yazıyla:iki) haftada bir kitap önerisinde bulunacağım.

Önereceğim ilk kitap, Eric Frank Russell'ın "...Ve Sonra Hiç Kalmadı" isimli öyküsü. Metis Bilimkurgu serisinin ilk kitabı ama malesef ben bu seneye kadar okumamıştım. Şimdi de fellik fellik, Eric F. Russell kitapları arıyorum ama malesef Türkçe'ye çevrilen iki kitabı var. Birisi bahsedeceğim öykü, diğeri ise 80li yıllarda çocuk serilerinden birisine konulan bir öykü. (bkz. Bilimkurgu2000)
Öykü 98 sayfacık, bir çırpıda bitiyor, yüzünüzde muzip bir gülümseme ve içinizdeki sorgulamarınızla sizi bırakıyor. İlk baskısı 1951 yılında yapılmış. Gönül rahatlığıyla şunu söyleyebilirim; Eric Frank Russell, Douglas Noel Adams'ın öncülü. Okuduğunuzda bana hak vereceksiniz. Öykü, dünyadan ayrılan insanoğlunun, galaksilere yayılması ve gezegenlere yerleşmesi üzerinden kurgulanmış bir ütopya. Çok fazla detaya girip, öyküyü okuma zevkinizi bozmak istemiyorum; eğer siz de benim gibi Douglas Adams hayranıysanız ve Eric Frank Russell'la daha önceden tanışmadıysanız bu öyküyü mutlaka okuyun. Eric Frank Russel daha sonra bu öyküsünü temel aldığı "The Great Explosion" isimli bir roman da yazmış. Romanı ( İngilizce ) şuradan okuyabilirsiniz: THE GREAT EXPLOSION

Sonra bana da söyleyin lütfen; Gand'lı mısınız, Anti-Gand'lı mısınız? MECleri seve seve kabul ederim ancak, Anti-Gand'lıysanız: SKİB :)

07 Aralık 2006

Bilimkurgunun Ustaları

Amerikan ABC televizyon kanalı; "Masters of Science Fiction" isimli yeni bir seriyi yayına hazırlıyormuş. Serinin 2007 yılında gösterime girmesi bekleniyor. ABC'nin internet sitesinde bu konuyla ilgili hiçbir şey bulunmasa da, Sci Fi.com sitesinde ve bazı tv sitelerinde hatta imdb'de proje görünmekte. Ellerimi ovuşturarak beklediğimi söylemeliyim :) Karma karışık bilgilere dayanarak şunu söyleyebilirim; bu seri yapılacak ancak hangi öykülerin/romanların filme çekileceği belirsiz. Örneğin IMDB'deki listede ilk sezon için görünenler şunlar:

1. A Clean Escape...
John Kessel'ın ( Nebula ödülü sahibi, Hugo ödülüne aday olmuş bir bilimkurgu, fantastik kurgu yazarı. Ben hiçbir kitabını okumadım, tanıyan varsa tarzını biraz yorumlayabilirse sevinirim. ) bir kısa öyküsünden uyarlama.

2. Jerry Was A Man...
Robert A. Heinlein'in bir kısa öyküsünden uyarlama.

3. Awakening...
Bunu kimin öyküsünden/romanından uyarlıyorlar bilemiyorum. Bir çok Awakening var :)

4. Watchbird...
Robert Sheckley'in aynı adlı romanından.

5. The Discarded...
Bunun hakkında da bir bilgi bulamadım.

Çoğu yerde yazılanlara göre 13 bölümden oluşacakmış seri. Kulislerde konuşulanlara bakılırsa -Hep bu cümleyi kurmak istemiştim :)- ; Ray Bradbury, Isaac Asimov, H.G. Wells gibi ustaların öyküleri/romanları da filme çekilecekmiş. Hatta Asimov'un "SON SORU" isimli kısa öyküsünün filme alınacağı iddia ediliyor. Özellikle bunu izlemeyi çok isterim. Bu öyküyü Adalet Celbiş'in çevirisinden, şurada okuyabilirsiniz : Isaac Asimov - SON SORU

Serinin sunuşunu, Stephen Hawking'in yapacağı belirtiliyor. Yapımcı Keith Addis, serinin Masters of Horror serisindeki bir bölümde yaşandığı gibi sansüre maruz kalmayacağından emin olduğunu söylemiş. Ve bana ilginç gelen bir açıklama yapmış:

" Serinin dili, görselliği ya da içerdiği seks öğeleriyle sansürlenecek bir yanı bulunmuyor. Zaten bu tür şeyler, seride kullandığımız gibi yüksek kalitedeki bilimkurgu eserlerinde herhangi bir önem de taşımıyorlar. Isaac Asimov hiçbir zaman sansürlenmedi. Bill O'Reilly'i, Robert Heinlein tahrik etmedi. Proctor&Gamble hiçbir zaman Ray Bradbury'ye karşı gerçekten kinlenmedi. Bu adamlar gerçekten zeki adamlardı. Fikirleri cesurdu ve bazıları gerçekleşti. ABC bize, olabildiğiniz kadar cesur davranın dedi. Kanal bu fikirlerden rahatsız olacak mı? Sonuçta bizden elimizdeki bu mükemmel kaynaklar kadar kışkırtıcı olmamızı isteyen onlar. "

Beklemeye devam edelim.
to boldly go where no one has gone before

Kaynak: ekşi sözlük, sci-fi wire

Kişisel Dip NOT: Bradbury ve P&G ilişkisi nedir, bilen var mı?

05 Ekim 2006

Plüton ve tanım karmaşası.

Plüton, güneş sistemimizin en tartışmalı gök cismi ünvanını açık ara farkla alır sanırım. Keşfi öncesi olayların ve kişilerin bağlantıları da bir o kadar ilginçtir. Eğer hafızam beni yanıltmıyorsa; keşfin yapıldığı Lowell gözlemevini kuran ve ismini veren Percival Lowell'la, Asimov'un bir kitabının önsözünde ya da popüler bilim kitaplarından birisinde karşılaşmıştım ( Buldum. Dünya Dışı Uygarlıklar isimli kitabında geçmekte. İlginç bir şekilde kitap ayracını da tam o sayfada bırakmışım :) ). Percival Lowell matematikçi ve amatör bir astronomdu. Zengin bir ailenin üyesi olduğunu da eklemeliyim. Lowell, Arizona'da bir gözlemevi kurdu ve Mars'ı incelemeye başladı. İtalyan astronom Schiaparelli'nin gördüğünden daha fazla kanal buldu, yetmedi detaylı haritalarını çıkardı, yetmedi Mars'ta zeki varlıkların yaşamış olduğuna dair tam inancıyla, bunu bütün dünyaya yaymaya çalıştı. Hem de diğer astronomların, bu kanalların varlığını gözlemleyemediklerini, gerçek olamayacağı söylemlerini; "Sizin teleskoplarınız benim teleskobum kadar iyi değil ve gözlerim keskindir" diye cevaplayarak. 1894'te Mars'la ilgili ilk kitabı yayınlandı. Bundan üç sene sonra da H.G. Wells'in, Dünyalar Savaşı bir dergide tefrika halinde yayınlandı. Artık Marslıların varlığı bir gerçeklik halini almıştı.
Lowell'ın Mars Kanalları Haritası
Google Mars'ta Mars Kanalları Haritası
Mars üzerine bu kadar yoğunlaştıktan sonra Lowell, Neptün'ün yörüngesindeki dengesizliğin sebebi olarak başka bir gökcisminin var olabileceği düşüncesine sarılıp dokuzuncu gezegeni aramaya başladı. Yazık ki, bunu göremeden öldü. Lowell'ın Planet X olarak adlandırdığı Plüton, onun ölümünden ondört sene sonra Lowell gözlemevinde astronom Clyde Tombaugh tarafından bulundu. Zaten varlığına hemen hemen kesin gözüyle bakılan dokuzuncu gezegenimiz nihayet bulunmuştu. Tanımı yine değişebilecek olan gök cismimizin, isimlendirilmesinin de ilginç bir hikayesi var. Mars'ın uydularından Fobos ve Deimos'un isim babası olan Henry Madan'ın onbir yaşındaki yeğeni Venetia Phair; Roma mitolojisinde kendini görünmez yapma yeteneği bulunan yer altı tanrısı Pluto'yu ( Yunan mitolojisinde: Hades) önerir. Bu önerisi Oxford'dan Arizona'ya bildirilir, Tombaugh'da ismin Percival Lowell'ın isminin ilk harfleriyle başlamasından dolayı uygun bulur. Plüton isminin kısaltması olarak da P-L kullanılmaktadır. Bu ufaklığın sayesinde daha Türkçe nasıl isimlendireceğimizi bulamadan, Plüton'un gezegenlik kariyeri sonlandı. TDK'ya göre Plüton, eski astronomlara göre Plüto, mitolojinin Türkçesine göre Pluton. Ama artık pek de önemi kalmadı, artık kendisini 134340 ön adıyla anabiliriz.
Plüton, yakında Plüton'la birlikte 'ikiz cüce gezegen' ilan edilebilecek, 1978'te keşfedilen uydusu 'Charon' ve 2005'te keşfedilen diğer iki uydusu 'Nix' ve 'Hydra'
1930'da bilimkurgunun altın çağında yapılan böylesi bir keşif, bilimkurgu yazarlarını da bu yeni gezegene yönlendirdi ister istemez. Bu linkten, Plüton'un yer aldığı roman ve öykülerin hepsini görebilirsiniz. Sanıyorum ben Plüton'la sadece, Heinlein'ın 'Uzay Elbisemle Yolculuğa Hazırım' isimli romanında karşılaştım. O romanda Plüton, uzaylıların kumanda merkeziydi; dünyaya en uzak -bilinen- gezegen olması ve boyutunun da çok büyük olmaması dolayısıyla Plüton'u seçtiğini düşünüyorum Heinlein'ın. Sanıyorum boyutu dolayısıyla, diğer roman ve öykülerde de daha büyük işlevler yüklenmemiştir.

Gezegen nedir? Benim gibi, astronomiyle ilgisi olmayan herhangi birisine sorsanız sanırım şu cevabı alırsınız; Kendi etrafında ve bir yıldızın etrafında dönen büyük kütleli gök cismi. Ama astronomların daha net tanımlar yapması şarttır ve yaptılar da. Her bilim dalı gibi astronomi de kendi tanımlamalarına sahip ve yine her bilim dalı gibi, astronomi de hipotezlerin çürütülmesi, yeni bilgilerin elde edilmesi sonucu tanımlamalarını değiştirir. Plüton'un 'gezegen' ünvanının 'cüce gezegen' olarak değiştirilmesi tüm yurtta ve dünyada esefle karşılandı, nedense? Bilim yüceltilirken bir nokta atlandı sanıyorum. Ya da bunu algılama becerisini gösteremedi insanoğlu. Bilim, tanrısal değildir. Bilimsel kanunlar tartışılmaz değildir, değişmez ya da geliştirilemez değildir, hele ki tanımlar hiç değildir. Sanırım bizler öncelikle, bilimin tanımını netleştirmeliyiz. ekşi sözlükte "matarama su ko"nun bir entrysinden alıntı yapacağım; 'yanlışlanabilen şeye bilim denir'. Ufak bir düzeltmeyle; 'yanlışlanabilme şansı sunulan şeye bilim denir' desem hata mı etmiş olurum? Büyük bir ihtimalle, evet :) Bu konu benim bilgim ve görgümün çok üzerinde, o yüzden bu konuyu kapatıp, benim gezegen tanımımdan daha geçerli olan tanımlamaya bakalım. Hoş bu gezegen tanımı, 16. yüzyıla kadar yapılan tanımlamalardan daha doğru :)
Şu anki bilgilerimiz ışığında Güneş Sistemimizin son hali :)
IUA ( Uluslararası Astronomi Birliği ) 2006 Ağustos'unda Prag'ta yaptığı toplantının sonucunda gezegen tanımını şu hale getirdi;
  • Güneşin yörüngesinde dönen
  • Kendi yerçekiminin oluşturduğu gücü karşılayabilecek yeterli kütleye sahip olan ve hemen hemen yuvarlak bir şekle sahip
  • Kendi yörüngesiyle kesişen, kendisinden daha kütleli başka bir gökcismi olmayan gökcisimlerine gezegen denilir
Cüce Gezegen tanımında, ilk iki madde aynıdır, son madde ; "Kendi yörüngesiyle kesişen, kendisinden daha kütleli başka bir gökcismi olan ve uydu olmayan gökcisimlerine cüce gezegen denilir." olarak değişmekte. Cleared or not cleared the neighbourhood around its orbit. Gezegen olmakla cüce gezegen olmak arasındaki ince çizgi işte bu. Bunu da şöyle formüle etmişler; Gezegen ayırıcı ( Planetary discriminant ) µ = Gezegen adayı gökcisminin kütlesi / Gezegen adayı gökcisminin yörünge bölgesinde kalan diğer gökcisimlerinin kütlesi
Güneş Sistemimizdeki gezegen ve cüce gezegenlerin µ değerleri şöyle;

Merkür: 9.1×104
Venüs: 1.35×106
Dünya: 1.7×106
Mars: 1.8×105
Ceres: 0.33 ( Cüce )
Jüpiter: 6.25×105
Satürn: 1.9×105
Uranüs: 2.9×104
Neptün: 2.4×104
Plüton: 7.7×10−2 ( Cüce )
Eris: 0.10 ( Cüce )

Bu tanım da yakın zamanda değişikliğe uğrayabilir, Plüton'un uydusu kabul edilen Charon, Plüton'la beraber ikiz cüce gezegen sıfatına kavuşabilir. Yani Plüton'un değeri gün geçtikçe azalıyor :)

Geçmişten bugüne güneş sisteminnde kaç gezegen var sorusuna verilen farklı yanıtlara bakarak bu değişimlerin doğallığını daha iyi anlayabiliriz.

1543 - Altı gezegen (Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter ve Satürn)
1781 - Yedi gezegen (Uranüs eklenerek)
1807 - Onbir gezegen (Ceres, Pallas, Juno ve Vesta eklenerek)
1845 - Oniki gezegen (Astraea eklenerek)
1846 - Onüç gezegen (Neptün eklenerek)
1851 - Yirmiüç gezegen! (Hebe, Iris, Flora, Metis, Hygiea, Parthenope, Victoria, Egeria, Irene ve Eunomia eklenerek)
1852 - Sekiz gezegen!(Ceres ve diğer göktaşları silinerek)
1930 - Dokuz gezegen (Plüton eklenerek)
2006 - Sekiz gezegen (Plüton çıkartılarak)

Tanımın değişmesi, orada bir gökcisminin var olmadığı ya da yok sayıldığı anlamına gelmiyor. Hatta, Nasa'nın geçen Ocak ayında yolladığı Yeni Ufuklar sondası; Jüpiter'in yerçekiminden yararlanıp Plüton'a ulaşmak, sonrasında Charon ve Kuiper kuşağını izlemek için yoluna devam ediyor. 2015 yılında Plüton'la ilgili bugüne kadar bilmediğimiz her şeyi öğrenmiş olacağız. 2020 yılında da Kuiper kuşağını göreceğiz. Bakalım daha neleri keşfedip, neleri değiştireceğiz?

Son bir şey; Plüton'un cüce gezegen olmasına gösterilen tepkilerden biri. Oldukça eğlenceli :)
LINK

01 Ekim 2006

Humans Need Help

Discovery Channel yeni bir programı yayına koydu; Sci-Fi Zone. Şu ana kadar sadece bir bölümünü izleme fırsatı bulabildim ve açıkcası hayal kırıklığı yaşadım. Ve anlayabildiğim kadarıyla sadece bir hafta süren bir programdı bu. Benim izlediğim bölümde; İskoçya'nın bir şehrindeki UFO vakaları anlatılıyordu. Sıkıcı ve yüzlerce kez işlenmiş bir konuyu, sıkıcı bir şekilde işlemişlerdi. Enteresan bir de site hazırlamışlar. www.humansneedhelp.com Bu sitede göze çarpan mizahi yaklaşım, -her ne kadar DNA'ın yanına yaklaşamasa bile- hoşuma gitti. Bizim teknolojik oyuncaklarımızın ortaya çıkışında, bilimkurgu ve "uzaylı"ların etkisini yine mizahi bir şekilde sunuyorlar. Ama açıkcası güzel bir fikiri kötü kullanmışlar. Ayrıca siteden "uzaylı"lara mesaj da yollayabilirsiniz. Discovery Channel Ekim ayında -hangi uydudan gönderileceğini bilemiyorum- bu mesajları Mars'a doğru yollayacakmış. Voyager sondasıyla yollanan "Sayın Türkçe bilen kardeşlerimiz, sabahı şerifleriniz hayr' olsun" sesli mesajından sonra bu mesajlarda neler olabileceğini düşünmek bile istemiyorum :)

Dip NOT: Voyager sondasıyla yollanan sesli mesajlar çok kısa bir süre içerisinde Carl Sagan'ın başkanlığında bir ekip tarafından hazırlanmış. Sesli mesajların hemen hepsi Cornwell Üniversitesi mensupları tarafından okunmuş. Sagan'a göre daha uzun bir zaman olsaymış, dünya üzerinde konuşulan dillerin tümünden kayıt yapacaklarmış. Voyager sondasıyla yollanan mesajları dinlemek için: Greetings From Earth

15 Eylül 2006

Üç boyutlu hologramlar.

Star Wars'da Prenses Leia tarafından R2-D2'ya yüklenen mesajın, Luke Skywalker tarafından ilk görüldüğü anı hatırlar mısınız? Birden bire boşlukta beliren prensesin görüntüsü ve sesi. Ne kadar etkileyiciydi, daha teknolojinin evlerimize girmediği günlerde, hayalini zor kuracağımız bir gelişimi sunuyordu bize. Sanıyorum benim gibi pek çok insanın aklının bir köşesinde hep o sahne kalmıştır ve gerçekleşeceğini görebilecek miyiz diye düşünmüştür. Bilimkurgu ürünlerindeki hayali teknolojilerin birer birer gerçekleşmeye başladığını görmek nedense mutlu ediyor beni.

Gorillaz & Madonna 2006 Grammy


Bu seneki Grammy ödüllerinde Gorillaz ve Madonna'nın sahne şovunda ilk defa gerçekten başarıyla uygulanmış hologramlar gördük( En azından ben ilk defa gördüm :) ). İlk izlediğimde hilesi nedir diye düşündüm uzun müddet. Göz yanılmaya çok müsait bir organ ve bu kadar kaliteli bir görüntüyü üç boyutlu olarak yaratamayacaklarına emindim. Artık değilim, bugün olmasa bile gelecekte mutlaka üç boyutlu olarak da yaratılacaklar. O sahne şovunda yaratılan hologramlar iki boyutluydu, biz üç boyutlu olarak algıladık. İnce metal bir tabaka üzerine yansıtılan görüntülermiş onlar, bu sistemin gerçek üç boyutlu hologramlar yaratması zor görünüyor. Ancak şimdilik görsel kalitesi daha düşük olsa da, geleceği daha parlak görünen, bir hava tabakasına yansıtmayla hologram oluşturan bir sistem daha var. Bu sistemin ileride, daha yoğun bir gaz tabakasına, farklı noktalardan projektörler vasıtasıyla görüntü göndermesi sonucu gerçek üç boyutlu hologramların uygulanabileceğini düşünmek zor değil. Bunu hesaplayacak bir işlemcinin ve istenilen açıda, istenilen yoğunlukta, birbirini kesmeden farklı renklerde ışık yollayabilecek projektörlerin gelişmesi ne kadar sürecek bilemiyorum. Ne işe yarayacağını hiç bilemiyorum. Ama umarım görebilirim.


Heliodisplay

15 Ağustos 2006

Amora Ketçap reklamı




1940lardan itibaren başlayan, bilimkurgunun altın çağı sayılan dönemin bilime sadık yazılı ürünlerinin karşısında duran; daha çok gerilim, cinsellik, fantezi üzerine kurulu bilimkurgu sinemasından esinlenerek hazırlanmış bir reklam. Çok hoşuma gitti. Güzel bir fikir, başarılı bir reklam. Reklam kampanyasının bir bölümü bu izleyeceğiniz video. Bunun dışında nükleer savaş ve mutasyona uğramış bir örümcek üzerine kurgulanmış iki reklam filmi daha var, bulabilirsem onları da koyacağım.

Bohemian Rhapsody



Queen'in Bohemian Rhapsody şarkısına, Star Trek film ve dizilerinden alınan parçalarla hazırlanmış bir klip. Benim, Alan Parson's Project'in I Wouldn't Wanna Be Like You şarkısı için hazırladığım klipten çok daha başarılı, kıskanmamak elde değil.

Bir grup bilimkurgusever bu tür klipler hazırlamışlar. Youtube'da PagesBar aratması yaptığınızda hepsine -Star Trek ve Babylon 5 ağırlıklı- ulaşabilirsiniz.

The Robot Hall Of Fame 2006 Sonuçları

Carnegie Mellon Üniversitesi'nin düzenlediği ve robotların insanlığa olan katkısına dikkat çekmek için verilen ödüllere bu sene;

Gerçek robotlardan:

AIBO ( Sony'nin ürettiği robot köpek )
ve
SCARA ( Yamanashi Üniversite'sinde 1978 yılında üretilen endüstriyel robot kol )

Kurgu robotlardan:

David, ( A.I. filminin çocuk android kahramanı )
Maria ( Metropolis filminin gynoidi )
ve
Gort ( The Day The Earth Stood Still filminde, dünya dışından gelen Klaatu'nun yardımcı robotu )

layık görüldü.

Benim için biraz hayal kırıklığı oldu. R. Daneel Olivaw'ın bu listede yer almasını bekliyordum açıkcası. Sanıyorum R. Daneel Olivaw'ın görsel hiçbir materyale sahip olmaması onu bu ödülden mahrum bırakıyor ve korkarım bırakmaya devam edecek. ( HAL gibi konuştum :)

Görünmez kaza!


Uzun bir aradan sonra yeniden basketbol oynamaya başlamıştım ki küçük bir şanssızlık yaşadım ve başparmağımı sakatladım. Başparmağın ne kadar önemli bir rolü olduğunu hiç düşünmemişim daha önce :) Yaklaşık bir haftadır mouse tutamıyorum, klavyede sol elle yazıyorum, sağ elimle hiç bir şeyi tutamıyorum. En zorlandığım konu giyinme-soyunma kısmı. "Tek elle giyinmek ne kadar zor olabilir ki?" dedim ilk başta, zormuş! Bir müddet güncelleyemeyeceğim bloğu, ancak bir yazı bitmek üzereydi belki yakında onu gönderebilecek duruma getiririm. En kısa zamanda yeni yazılarla görüşmek üzere.

Bilimkurgu Öykü Yarışması

Türkiye Bilişim Derneği tarafından düzenlenen yarışmanın yedincisi için 30 Ağustos'a kadar öykü yollayabilirsiniz. Geçmiş yarışmalara ait öykülerden bazıları, Bilimkurgu Öyküleri ismiyle Remzi Kitabevi tarafından basılmış. En kısa zamanda alıp okumalı.

Yarışma ile ilgili detaylar: Türkiye Bilişim Derneği
Bilimkurgu Öyküleri : IDéEFIXE


Düzeltme ( 31/07/06 ) :
Öykülerin son gönderilebileceği tarih 01 Ağustos 2006 ymış!? Beni uyaran Başak sayesinde haberdar oldum. Sadece benim yazıma güvenip yarışmaya hazırlananlar varsa özür dilerim :(

Yeni Tasarım.

Blogun arka plan renginin siyah olması dolayısıyla, yazıların bazen zor okunduğunu dile getirenler olmuştu. Bu yüzden arka plan rengini değiştirmeye karar verdim. Ve Barış Erkol'un yeni banner tasarımını, eski bannerın yerine koydum. Umarım değişiklikleri beğenirsiniz. Özellikle Barış'ın hazırladığı banner benim çok hoşuma gitti.

Yakın bir zaman diliminde Bilimkurgu Temaları başlıklarına devam edeceğim. Bir de kendi meşrebimce kitap önerilerinde bulunacağım. Uzun zamandır iş ve başka konular yüzünden üvey evlat muamelesi gören blogu tekrar canlandırmanın zamanı gelmişti. :)

Huzur içinde yatsın


Okuduğum ilk bilimkurgu kitabının yazarı ( çocukluğumda okuduğum Jules Verne'leri saymazsam ), her kitabıyla beni benden alan Stanislaw Lem hayatını kaybetti.

Hepimizin başı sağolsun.
Kaynak

Kitabevi reklamı.

Son zamanlarda bilgisayarın başına -neredeyse- sadece çalışmak için geçtiğimden, oturup da uzun uzadıya bilimkurgu temaları üzerine yazamıyorum. 2-3 hafta içerisinde bu yoğunluğumun biteceğini ve nihai hedefime yol almaya devam edebileceğimi umuyorum.

Bilgisayara bakmaktan sıkılmış olduğumdan, eski aşkım kitaplarıma geri dönmek benim için iyi oldu. Uzun zamandır her şeyi internet üzerinden takip etmek, monitörden kitap okumak gibi sapkınlıklarımdan(?) kurtulabileceğimi zannetmiyorum ama en azından, bir süreliğine de olsa kitabın dokusunu ve keyfini sürmeye devam edeceğim, aldığım bu motivasyonla. Bir de düşük cümle kurma sevdamdan kurtulabilsem ne güzel olurdu. ahh
elma+alt+shift blogunda gördüm ve hayran kaldım. Bir kitabevi için hazırlanan reklamlar. Görsel olarak kitap, bundan daha iyi anlatılamaz sanıyorum. İleride bir kitabevi açarsam, bu adamlarla çalışırım kesinlikle :-)

Jack London

Bilimkurgu blogunda Jack London'ın ne işi var diye soranlarınız olacaktır muhakkak.
Hemen cevaplayayım; bir iki kısa öyküsü ve anti-ütopyası burada yer edinmesi için yeterli.

Bunun yanı sıra tamamen kişisel bir nedenle de burada. İlk okuduğum roman; Jack London'ın "Deniz Kurdu"dur. Çocukluğumda denizlere açılma isteği vermiştir bana. Her limanda bir sevgili önermesiyle birleşince Jack London'ın maceraperest kahramanlarıyla kendimi özdeşleştirmeye çalışmam kaçınılmaz bir sonuçtu :-)

ekşi'den birisinin attığı bir mesajla tekrar hatırladım kendisini. İyi de oldu. Aşağıda yer alan linkten Jack London'ın hemen hemen tüm eserlerine ( kısa öyküleri dahil ) göz atma fırsatınız var. Bilimkurgu olmasa da özellikle Lost Face ( Yüz Karası ) okumanızı şiddetle tavsiye ederim. Eğer ingilizce kasamam diyorsanız, Dost Kitabevi'nin "Babil Kitaplığı" serisinde çıkan Jack London kitabını hararetle tavsiye ederim.

Jack London Kitapları ( İngilizce )

RoboKlip






Alan Parsons Project'in "I, Robot" albümünde yer alan "I Wouldn't Want To Be Like You" şarkısının üzerine koyduğum bilimkurgu filmlerinden parçalarla hazırladım.

Görsel muhteviyat:
.The Day The Earth Stood Still ( imdb )
.Tron ( imdb )
.Bicentennial Man ( imdb )
İyi seyirler...

Asimov'un uyarısı.



Ne zaman kaydedildiğini bilmiyorum. Onlarca kitabını okuyarak, hem bilgilendiğim, hem de ufkumu açan bu adamı görmek ve duymak ilginç bir duyguydu.

Kısaca özetliyorum: Öncelikle bilgisayar devriminin öneminden bahsederek, daha önceden geliştirdiğimiz makinelerin bizden kol gücü gerektiren işlerin yükünü aldığını, bilgisayarların da beyinsel yükümüzü alacağını ve bunun aslında insanoğlu için büyük bir aşağılama olduğunu ama bizi özgürleştirdiğini söylüyor. Biraz incinen gururumuzu okşayarak; ama bilgisayarlar da içgüdüye sahip olmayacak, bizim gibi yaratıcı olmayacaklar diyor. Bilimkurgu dünyasının "insan görünümünde metalik yaratıklar" olarak sunduğu robotların gerçek dünyada karşılığı olduğunu hatırlatarak, ileride bu robotların gelişip, bizim kişisel kölelerimiz, hizmetçilerimiz, uşaklarımız olarak dünyamızda yer edinmeye başladıkları dönemlerde yaşanabilecek sorunları hatırlatıyor "Zorluklar yaşayacak mıyız? Şüphesiz. Hoşumuza gitmeyecek şeyler olacak mı? Şüphesiz.". Bu dönem için şimdiden düşünmeye başlamamız gerektiğini ilginç bir benzetmeyle; "otomobiller ortaya çıktığında, otomobillere göre bir dünya oluşturamadık ve şu an otomobilimizi park edecek yer aramakla uğraşıyoruz" açıklıyor ve gelecek için şimdiden önlem alıp hazırlanmamız gerektiği uyarısını yapıyor.

2006'da bu söylediklerini "ee biliyoruz zaten" diye umursamayabiliriz belki, ama 1940lardan beri robot denilince akla gelen ilk isim olan bu adamın umursanmaması hata olur.

Robotlar için (t)üretilen isimler.

Otomat, robot, android, cyborg, humanoid, gynoid. Peeh, biraz can sıkıcı, cyborg dediğimiz de robot değil mi? Evet, tanıma göre robot. Ya android, alası. Buyrun efendim aşağıda hepsini ifşa ediyorum. Bir taraftan bu kadar farklı isimlendirmeyi sinir bozucu bulurken, bir taraftan sınıflandırmanın gerekli olduğu düşüncesi beni ikiye bölüyor. Kamyon, otomobil (Araba da olur), tank (öeh abarttım) hepsi motorlu kara taşıtı değil mi, onları da sınıflandırmayalım o zaman savunusunu yapacak çok tanıdığım var. Bu yüzden robotlara verilen farklı isimleri kabul etmek zorunda kalıyorum, uğraşamam onlarla, argümanları kuvvetli!

Otomat: Doğru bir çeviri değil sanırım. O yüzden (bkz.automaton). Robot kelimesi dünya dillerine kazandırılmadan önce, bir operatör tarafından işletilen ya da kendi kendine işlediği iddia edilen (bkz.The Turk) ya da bir mekanizmayla hareketi başlatılıp kendi kendine harekete devam eden, mekanik, hidrolik alet(?)lere verilen isim. ( Saatten tutun, oyuncaklara kadar )

Robot: Kökeni malumunuz Karel Capek'in oyununda (bkz.Robotlar ve Yapay Zeka IV) kullandığı Çekce kelimeden geliyor. Bilimkurgu dünyasındaki kullanım sıklığı azalmaya başladı farkındaysanız. Ne de olsa cyborg, android gibi daha süslü isimler var. Her türlü kirli, pis işi bizim adımıza, bizim tarafımızdan kullanılarak ya da, bizim belirlediğimiz şekillerde ya da tamamiyle otonom olarak yapan, mekanik, elektronik, hidrolik, bütün oyuncaklarımıza bu ismi veriyoruz.

Cyborg: Sibernetik ve organizma kelimelerinden oluşturulan siborg (sanki bir ara TDK bu isme yer veriyordu diye hatırlıyorum ama yeni sitelerinde yok ) mekanik olup, üzeri canlı bir organizmayla kaplanmış olabilir ya da organik olup bir iki parça mekanik eklenti yapılmış olabilir. Açıkcası bir şekilde canlı bir organizma da barındıran bütün robotlara cyborg denilir. Mesela nano teknolojinin gelişmesiyle, organik işlemcilerin gelişeceği varsayılmakta. Dolayısıyla onlar da bir nevi cyborg olacak. Hahaa onlara ne isim vereceğiz bakalım?

Hah! Zurnanın zırt dediği yer. Android, humanoid, gynoid bir de androidden türetilen droid var.

Android: Yapay zekalı robotlara verilen genel isim. İnsan gibi görünen, insan gibi davranan robotlara verilen genel isim. Yunanca andr (İnsan,erkek) kelimesine eklenen eides (..türünden,benzer) takısıyla türetilmiş.

Humanoid: Efendim bu isim ise sadece fiziki olarak insanlara benzeyen varlıklara (sadece robotlar değil, uzaylılardan elflere kadar hepsi aynı çatı altında toplanabiliyormuş ) veriliyor.

Gynoid: Kadınlara benzeyen robotlarada bu isim layık görülmüş. Yine Yunanca, gyneka(Kadın) kelimesinden türetilmiş.

Vikipedi'nin yalancısı, düzeltmelerde çıkar foyası.

Isaac Asimov'un Vakıf Dünyası

Çok fazla inceleyemedim daha, ancak baktığım kadarıyla gerçekten tebrik edilmesi gereken bir çalışma olmuş. Asimov'un Vakıf serisindeki sanıyorum her şeyi ( dediğim gibi fazla incelemedim daha ); bütün karakterler, tarihsel bilgiler, robotlar, galaksi haritaları vs. vs. ansiklopedi gibi düzenlemiş Mike Carlin isimli arkadaş. Eğer Asimov'un Vakıf Serisi'ni okuduysanız ve aklınızda bazı soru işaretleri kalmışsa mutlaka inceleyin. Yok eğer okumadıysanız, Vakıf Serisinin ne kadar geniş bir dünya yarattığını görmeniz için iyi bir fırsat olur.
Siteyi hazırlayanların uyarısını da ekleyeyim :

Warning: This site contains many spoilers. YOU HAVE BEEN WARNED

Buyrun buradan.

Galakside otostop çekmek istemez misiniz?

İşte fırsat. Stoklarla sınırlı değil, zamanla sınırlı değil, taksit yok, peşin yok, zaten paraya ihtiyacınız da yok. Sadece havlunuzu alın yanınıza ve Ford Prefect'le yolculuğa başlayın.
Uzattım...
Her Otostopçunun Galaksi Rehberi'nin text adventure oyunu ( Amerika'dan yeni gelmedim, İngiltere'nin köpeği hiç değilim, "bark"lamam, "hav"larım! Türkçe yazsaydım: "Yazıya dayalı macera oyunu" size ne kadar anlam ifade ederdi bilmiyorum. Bana etmezdi. Bu lüzumsuz açıklamadan sonra okumaya devam edin efendim. ) yine text bazlı ancak grafikler eklenmiş olarak oynayabileceksiniz. Çocukluğum geldi aklıma, ilk defa neredeyse "sıfır" İngilizce ile "Zork" ( Nereden bulduysam?! ) oynamaya çalışmıştım. Nefret etmiştim, sonrasında "Blue Max"ten şaşmamıştım. Ne zamanki 386 çağlarım geldi, o zaman anlayabildim kıymetini. Leasure Suit Larry sayesinde :-)

BBC Radyosunun sitesinden bu güzel oyunu oynayabilir, galakside Ford Prefect'le dolaşmanın keyfine varabilirsiniz. Oyunda zorlanırsanız üzülmeyin, birçok cesur insan oturup ağlamıştır bu oyun yüzünden.
Havlunuzu unutmayın ve

Bilimkurgu nedir, ne değildir?

Bilim kurgu mu, bilimkurgu mu sorusu kafamı kurcalarken aklıma geldi, nereden çıktı bu tanım?
Bildiklerimi doğrulatmak için biraz internette araştırdım, eski kitaplar açıldı, gecenin bir vakti başka bir işim yokmuş gibi dilbilim araştırmacısı kimliğine büründüm.
Bazen Dr. Jekyll'ın bulduğu formülün sade kahve ya da alkol olduğuna inanıyorum. Benim Mr. Hyde'ımı ortaya çıkaran -bu gecelik- kahve oldu.

Bilimkurgu çok yeni bir tür, öncülü olarak Mary Shelley'i kabul ederseniz sadece 180 yıllık. Bu türün tanımlanması ise sadece 80-90 yıl önce gerçekleşebildi. Bu kadar kısa bir tarihe sahip olması, bu türün sınırlarının muğlaklığını açıklamak için önemli bir nokta.

1908 yılından itibaren Modern Electrics isimli, ana konusu yeni bilimsel gelişmeleri duyurmak ve günlük hayata etkilerini açıklamak olan derginin kurucusu, Hugo Gernsback ilk tanımı yaptı. Scientific Fiction - Bilimsel Kurgu. Gernsback, derginin Bilim ve Buluş sayfalarında, scientific fiction adını verdiği makaleler yayınlamaya başladı. Hatta Amazing Stories dergisinin ilk ismi bu kelimelerden uydurduğu, "Scientifiction"dı. Daha sonra 1929 yılında son halini aldı: science fiction - bilimkurgu. Tanımlayan kelime bulundu, peki tanımlanan tür! Neydi bilimkurgu? Gernsback'a göre;
" Bilimsel olgular ve kehanetlerle karışmış, düşsel, sürükleyici bir öykü...
Bu şaşırtıcı öyküler yalnızca tutkulu okumalar olarak kalmamalı, aynı zamanda eğitici de olmalı. Bugün bizim için bilimkurgu olanların, yarın gerçekleşme olasılığı hiç de imkansız değildir."
Gernsback'in "How Science Fiction Got Its Name" makalesini buradan okuyabilirsiniz.

Örneğin bir başka tanım: "Düşsel, mantıklı tahminler" ( Pierre Versins ),
bir başkası: "dış dünyalara açılmak yerine, iç dünyalara övgü" ( J.G. Ballard ),
bir başkası: "hergün yaşadığımız içsel ve dışsal deneyimlerimizin eğretileme oyunlarıyla olağanüstü biçimde ele alındığı bir edebiyat." ( Christoper Priest ),
ya da şuna bakın: "Bilimkurgu masalsı hayalgücünün edebiyatıdır. Bilimkurgu öykülerinde mekan ve zaman makineleri bizi kendimizin, dünyamızın, tanıdığımız tüm gerçekliğin ötesine, gelecekte ve uzak gezegenlerde hiçbirimizin görmediği uzak gerçekler dünyasına taşır. Bilimkurguda bilmediğimiz güçlere, dünyaüstü varlıklara ve bize olanaksız gibi görünenlerin mümkün olduğu büyülü dünyalara rastlarız. Bu harikalar, olağandışı bakış açıları bilimkurgunun gerçek özünü, büyüleyiciliğin kaynağını oluşturur. Bunlar olmadan bilimkurgu diğer herşeye benzerdi:olağan, tanıdık, sıradan, alışılmış..." ( Alaexei ve Cory Panshin )

Karmaşanın içinden çıkılabilecek gibi değil.Pierre Versins'in "Ütopya, Olağanüstü Geziler ve Bilimkurgu Ansiklopedisi" isimli kitabında 802. sayfada (!) yazdığı cümle muğlaklığın yarattığı çaresizliği güzelce açıklıyor: " Eğer bu noktaya kadar okuduklarınızdan hala ne olduğunu anlayamadıysanız... ". Çok net değil mi? 800 sayfada bile açıklanabildiğine yazarın da inancı yok. Ama akıllı okuyucu algılamıştır -umarım- çaresizliğini anlamak zor değil.

Bilimkurgu özünde bilimsel temele dayanıyor, bununla ilgili kimsenin sıkıntısı yok. Latince scientia-bilgi kökeninden gelen bilim nedir?
Einstein şu tanımı yapmış : Her türlü düzenden yoksun duyu verileri ile düzenli düşünceler arasında uygunluk sağlama çabasıdır.
Russel ise şunu : Gözlem ve gözleme dayalı akıl yürütme yoluyla dünyaya ilişkin olguları birbirine bağlayan yasaları bulma çabasıdır.

Gözlemek, akıl yürütmek, hipotez üretmek, deneye tabi tutmak ve sonunda daha iyi bir kuram ortaya çıkıncaya kadar "doğru" kabul edilecek kuramı oluşturmak. Bilim tarihi çürütülmüş hipotezler ve geliştirilmiş kuramlarla dolu.

Bilimkurgu yaratıcıları, öyle ya da böyle yarattıkları dönemlerin bilimsel gerçekliklerine uymaya çalışırken -ya da esinlenirken-, kendi akıl yürütmeleri sonucu hipotezler oluşturarak düşsel hikayeler oluşturlar. Dolayısıyla da ilerleyen dönemlerde bilimkurgu olarak görülmeme şansları yüksektir. Ya da yarattıkları hipotezler o dönem için çok akıl dışı görünüp, ileride bilimkurgu kabul edilebilirler. Bu kadar esnek bir düzlemde yer alan bilimkurguyu -keskin sınırlarla- tanımlamak gerçekten zor. Ama aynı zamanda bilimkurguyu bu kadar özel kılan da bu esneklik.

Benim kendi görüşümce bilimkurgunun bazı sınırları var; birincisi, mantık sınırları dahilinde olması. İkincisi, kökleri mitlere, halk öykülerine ve peri masallarına dayanan Fantastik kurgudan farklı olarak, gerçekleşebilirliği.
Ve şu ana kadar okuduğum tanımlamalar içerisinde en basit ve doğru bulduğum:"Düşsel, mantıklı tahminler"

Dip Not: Bilimkurguyla ilgili dağıtılan ödüllerin en önemlilerinden birisi olan Hugo ödülü, Hugo Gernsback'in anısına verilmektedir.

Bilimkurgu Bilgisayar Mimarlık

Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'nde BOAT ( Bilgisayar ortamında araştırma-tasarım ) laboratuarının düzenlediği bir etkinlik. Bu hafta içinde vaktiniz olursa, film gösterimlerini izleyebilirsiniz. Detaylı bilgiyi buradan alabilirsiniz.

PROGRAM

14.11.05 Pazartesi
12:00 Final Fantasy
17:00 The Cube

15.11.05 Salı
13:30 Animatrix
17:00 Star Trek (Tv Dizisi)
17:00 FLM v1.3 Atelye Çalışması

16.11.05 Çarşamba
12:00 Sky Captain and the World of Wonders
17:00 Aeon Flux

17.11.05 Perşembe
12:00 Tron
17:00 5th Element
17:00 FLM v1.3 Atelye Çalışması

18.11.05 Cuma
13:30 Matrix Revisited (Belgesel)
17:00 Terminator II (Belgesel)

2001-Bitmeyen nağme...


Bu siteyi yıllar önce gezmiştim, bugün -şans eseri- tekrar gördüm. Artık Türkçe izleme seçeneği de var bu animasyon(?)un. Düşüncelerin hepsine katılmasam da izlemeye değer bir 2001 A Space Odyssey yorumu. Eh Kubrick söylemiş zaten :"2001'in felsefi ve alegorik anlamı konusunda spekülasyon yapmakta serbestsiniz."
Ben filmde bayılanlardanım - Dikkat çekmek istiyorum "filme" değil "filmde" -. Uzun süren sabit çekimlerden nefret ederim ve etmeye devam edeceğim. Bu çekimler hakkında:"Yönetmenler hepimizi salak zannediyor" fikri hakimdir bende, dolayısıyla da yönetmenlere karşı ufak öfke gösterileri düzenlemekten sakınmam. İlla bir Kubrick filmi izlenecekse "Clockwork Orange"ı tek geçerim, olmadı "Full Metal Jacket" izlerim ama 2001'i bir daha izlemeye kasamam.

Bilimkurgu tarihindeki özel yerine hürmetimizden iki defa izledik, yeter.

Animasyonu buradan izleyebilirsiniz.

Asimov, Vakıf Serisi 4. Kitap


İthaki Yayınları serinin yeniden basılmasına devam ediyor.
4. kitap; İkinci Vakıf ( Second Foundation ) kitapçılarda.
ideefixe'de İkinci Vakıf

Serinin sırası ile ilgili tartışmalar olsa da kronolojik sırayı takip etmemek hiçbirşey kaybettirmez.

TMA?

Wikipedia'da TMA'i aratınca karşıma çıkan ile, Clarke'ın yazdığı Kubrick'in yönettiği 2001: A Space Odyssey arasında bir bağlantı var mıdır diye düşündürdü beni gece vakti.

TMA: Trimethoxyamphetamine. Kendisi psychedelic ve halüsinatif bir uyuşturucu.

TMA: Tycho Magnetic Anomaly . Ki kendisi Tycho Tektaşı sayesinde gerçekleşiyor.

Tabi Clarke'ın bahsettiği, Ay yüzeyindeki Tycho kraterinde bulunması varsayımıyla sunduğu bir kurgu. Ama uykusuzken insanın beyni farklı çalışıyor sanırım, ama emin değilim.

Her Otostopçunun Galaksi Rehberi.




Panik Yapmayın.
Yeni tanıştığım birisi sayesinde hatırladım. Yıllar önce okumuş ve beynimin karanlık köşelerinden birisine gömmüşüm. Okudukça hatırladım, hatırladıkça gülümsedim. Bir "Bilim"-kurgu olmasa da bilimkurgudur ve hayatın bu harala gürelesi içerisinde hayatın bu kadar anlamlandırılmasına gerek olmadığını, anlamlandırsam bile anlamını her an yitirebileceğini tekrar anımsamama yardımcı olmak gibi büyük bir misyon üstlendi.
Hatırlamama vesile olan kişiye teşekkür borçluyum.






Hayat, Evren ve Herşeyin Yanıtı :
Hem sarı hem de tehlikeli olan şey nedir?
Yedi kere altı?
Bir adam hayatında kaç yoldan geçmelidir?

Bunlara benzer pek çok soru için link

2005 yapımı filmin linki.
Özellikle oyun kısmındaki büyük ihtimalle galaksinin en zor puzzle'ını çözmeye çalışmanızı tavsiye ederim.

Vakıf Serisi III. Kitap

İthaki Yayınları'nın yeniden çevirerek basmaya başladığı Vakıf Serisi'nin 3. Kitabı, Vakıf ve İmparatorluk sonunda çıktı. Serinin 3. kitabını ideefixe'den şu an % 60 indirimle alabilirsiniz. Bu arada yine İthaki Yayınları'ndan bir çok kitapta % 60 indirimde ideefixe'de.

Star Wars Episode III

Çok eski bir dosta veda eder gibi hissettiriyor insana. Tamam işte, Anakin, Vader oldu herşey bitti. Ama gönül Episode III 1/2 de istiyor. Luke ve Leia'nın çocukluğu ve İmparatorluğa karşı gelişen asi harekatının kökenini anlatan. Episode IV de birden asilerle karşılaşıyoruz ama kim organize etmiş, hayatta kalan Jediların ( Yoda ve Obi Wan Kenobi) bu işte parmağı var mı, Darth Vader hiç Darth Sidious'a karşı gelmiş mi? Bir de iki ayrı seriyi bağlarken teknolojinin de geriye gitmesi bana Vakıf Serisi'ni hatırlattı. Gerçi yakın zamanda tekrar okumuş olmamın da bunda payı var zannımca.

Sonra oturdum ve düşündüm, acaba Asimov'un Vakıf Serisi ile Star Wars bir araya getirilebilir mi diye? Biliyorum anlamsız geliyor ama onu deneyecek birisini görmek isterdim. Hayatımda önemli yere sahip iki ayrı kurgunun bir araya getirilmesi fikri çok cazip geldi. Kısa bir özet geçmek gerekirse, Hari Seldon Jediların atası olabilir( Geleceği öngörme, her ne kadar Asimov tarafından matematiksel bir analiz olarak kurgulansa da gelişiminin biraz mistik olması gerçekleşemeyecek kadar abes gelmiyor bana. Hatta Vakıf Serisi'nde mistik dinlere inanan gezegenler de vardır. ). Yıkılan Galaktik İmparatorluk yerine de Cumhuriyet kurulmuş. Jedi Konseyi, Vakıf yerine geçmiştir artık. Ve her iki örgüt de gerekli olmadıkça şiddete başvurmamıştır. Bu ve buna benzer paralellikler kurularak iki kurgunun birleştirilmesi çok mu saçma olur? Yoksa Asimov'a hakaret mi? Bilmiyorum, ancak beni mest edeceği kesin.

Vakıf Serisi

Asimov'un, Astounding Science Fiction dergisine kısa öyküler olarak yazmaya başlayıp, daha sonra bir seriye dönüştürdüğü muhteşem Vakıf Serisi, İthaki Yayınları tarafından yeni bir çeviriyle basılmaya başlandı(mış daha doğrusu, ben yeni fark ettim). Şu ana kadar serinin iki kitabı; 'Vakıf Kurulurken'(Prelude to Foundation) ve 'Vakıf'(Foundation) basıldı, diğerleri de yoldadır umarım. Sabırsızlıkla serinin devamını bekliyorum.

"Bicentennial Man", "I,Robot" 'a karşı.

Asimov hakkında yazınca aklıma geldi, geçen sene gösterime giren, Will Smith ve Bridget Moynahan'ın oynadığı Ben,Robot Asimov'un ilk olarak 1950 yılında basılan kısa öykülerden oluşan I,Robot kitabının ismini de taşısa, Susan Calvin karakterini de kullansa aksiyon filminden öteye gidemedi. Ancak Robin Williams ve Sam Neill'in oynadığı 1999 yapımı Bicentennial Man, Asimov'un robotlarla ilgili en uzun kısa öyküsüne sadık kalarak çekilmesine rağmen, sinemalarda (hatırladığım kadarıyla) hiç oynamadı. Bilimkurgu sadece aksiyon mudur? Sanırım algılanan bu....

"I,Robot"'u izleyip hayal kırıklığına uğradıysanız, "Bicentennial Man" 'i mutlaka izleyin.

Bu arada imdb.com'da I,Robot ismiyle 83 yapımı bir animasyon görünüyor. Merak ettim, bakalım bulabilecek miyim?

Isaac Asimov : BİLİM-kurgu

Asimov denilince sanıyorum herkesin aklına öncelikli olarak robot yasaları geliyordur.
1.Bir robot insana zarar veremez yada zarar görmesine seyirci kalamaz.
2.Bir robot bir insanın verdiği emirlere birinci kural ile çelişmediği sürece uymak zorundadır.
3. Bir robot birinci ve ikinci kuralla çelişmediği müddetçe kendini korumalıdır.

Ancak Türkiye'de çok fazla bilinmese de Asimov, yıllarca insanlara bilimsel gerçeklikleri açıklamaya çalıştığı makaleler yazmış, dergilerde ve kitaplarda yayımlamıştır. Dünyadaki nüfus artışının gelecekteki küresel etkileri, Radon gazının radyoaktif etkisi, Mars'ta yaşam gibi pek çok farklı bilimdalındaki konularda, hayatı boyunca hiçbir bilimdalı ile ilgilenmemiş insanların bile kolaylıkla anlayabileceği dilde yazdığı bu yazılar, onun kurgu becerisinin ötesindeki bilimadamı kimliğini öne çıkartır.

Türkiye'de Cep Kitapları ve İnkilap Kitabevi tarafından basılan az sayıdaki (popüler?) bilim kitaplarını ancak sahaflarda bulabilirsiniz.

THX 1138 : Lucas'ın ilk uzun metraj filmi


Bu sene İstanbul Film Festivali kapsamında da sinemalarda gösterilen THX 1138, sadece Lucas'ın ilk uzun metrajlı filmi olmasından dolayı değil, Aldous Huxley'nin Cesur Yeni Dünya ve George Orwell'in 1984 adlı eserlerinden fazlasıyla esinlenilmiş bir film olarak, gelecekle ilgili anti ütopyalara ilgi duyanların da izlemesi gereken bir film.

Çalışan Torrent Linki
Torrent'le ilgili daha detaylı bilgi için: torrentspy.com

Filmden bir iki kare:


ideefixe'de İthaki yayınları %40 indirimde

Arthur C. Clarke, Jules Verne, Ray Bradbury, Aldous Huxley, H.G. Wells, Isaac Asimov, Ursula K. Le Guin gibi bilimkurgu edebiyatının en başarılı yazarlarının eserlerini kaçırmayın derim.
Bunların dışında, H.P. Lovercraft, Edgar Allan Poe, J. R. R. Tolkien gibi üstadların da eserleri yer alıyor İthaki'nin yayınlarında.

Star Wars Episode III: Revenge of the Sith

İlginç bir haber;
Revenge of the Sith ismiyle tüm dünyada 19 Mayıs'da gösterime girecek film, Türkçe'de kulağa garip geleceği için, Sith'in İntikamı diye değil, Yönetim'in(Hükümet'in) İntikamı adıyla lanse edilecekmiş.
No matter what the language, the Force be with you, always.

Edgar Allan Poe'ya Saygılarımla...


Edgar Allan Poe

Onun için bilimkurgunun babasıdır desem abartmış olur muyum? Hiç zannetmem.

Kısa öykülerinden;
"Şişede Bulunan Elyazması"'nda ( Ms. Found in a Bottle ) bir gemi kazasından kurtulan kazazedenin bilinmeyen bir gemide yaptığı, Güney Kutubu'nda son bulan yolculuğundaki Güney Kutubu benzetmesiyle,
"Hans Phfaal'ın Duyulmadık Serüveni"'nde ( Hans Phfaal-A Tale ) Hollandalı bir körük yapımcısının, alacaklılarından kurtulmak için yaptığı balonla Ay'a seyahatindeki atmosfer ve dünyanın uzaydan görünümü ile ilgili yazdıklarıyla, dönemin bilimsel kaynaklarından sonuna kadar yararlanan ve buradan aldığı bilgileri olağandışı hayalgücüyle birleştiren bazen de çarpıtan bu dehaya, bilimkurgunun babası demek abartı olamaz.

Jules Verne'in tabiriyle; "...ve herşeyi fizik kanunlarıyla açıklarmış gibi yapıyor, ki gerektiğinde gerçekten icat da ediyor.". Ancak o kadar inandırıcı bir yazım tarzı var ki. Bugün bile bir balonla Ay'a ulaşılabileceğine inanabilirim.

Genelde kısa öyküleri ve şiirleriyle tanınan, aynı zamanda polisiye türünün de öncülerinden olan Poe, ilk ve son roman denemesi olan "Arthur Gordon Pym'in Maceraları" ile Jules Verne'e de ilham kaynağı olmuştur.

Verne, bu tamamlanamamış romanın önsözünde;"...öykü bu şekilde kesiliyor. kim sonunu getirir ki? Benden daha gözüpek ve daha küstah biri, bu olanaksız şeyler arazisinde ilerleyecektir" diyor.
Hala o kişi çıkamadı ve çıkacağa da benzemiyor.


Jules Verne

Teşekkürler Poe...